Para insanı bozar mı? Yeni bir araştırma, cevabı veriyor

Popüler kültür, zenginliği genellikle ahlaki bir bozulmayla ilişkilendirir. Charles Dickens’ın açgözlü Scrooge’undan, Simpsonlar’daki duygusuz Bay Burns’e kadar pek çok kurgusal karakter, servet ile etik dışı davranışları yan yana getirir.

Ancak psikologlar, bu “Scrooge etkisi“nin sadece bir edebi klişe olmayabileceğini söylüyor. Giderek artan bilimsel araştırmalar, servet ve etik dışı davranışlar arasında dikkat çekici ve düşündürücü bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor.

Yapılan çalışmalar, varlıklı bireylerin kendilerine fayda sağlayacak durumlarda hile yapmaya, çalmaya veya etik dışı eylemleri onaylamaya daha yatkın olduğunu gösteriyor. Gözlemlere göre, yüksek servete sahip kişilerin başkalarının acılarına karşı daha az empati duyma eğilimi bulunuyor ve bu durum, kendi çıkarlarına odaklanma eğilimlerini güçlendiriyor.

İlk bakışta, bu durum “para insanı değiştirir” düşüncesini akla getirse de, Leeds Beckett Üniversitesi’nden psikolog Dr. Steve Taylor, bu ilişkinin yönünün tam tersi olabileceğini savunuyor. Dr. Taylor’a göre, zenginlik arzusunun kökeninde, aslında bir tür içsel tatminsizlik ve huzursuzluk yatıyor. Yani mutlu ve tatmin olmuş insanlar genellikle büyük bir servet biriktirme çabasına girmiyor.

Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de yapılan ilgi çekici bir deney bu teoriyi destekler nitelikte. Deneyde, üst sınıfa mensup bireylerin müzakereler sırasında yalan söylemeye, ödül kazanmak için hile yapmaya ve iş ortamında etik dışı uygulamaları desteklemeye daha eğilimli olduğu saptandı. Araştırmacılar, bu davranışların altında “açgözlülüğe karşı daha olumlu bir bakış açısının” yattığını belirtiyor. Öte yandan, düşük sosyoekonomik gruptaki bireylerde ise başkalarının acılarına karşı daha fazla şefkat duygusu gözlemlendi.

Sadece sosyal sınıf değil, bireyin sahip olduğu maddi varlıklar da bencilliğin önemli bir göstergesi olabiliyor. Örneğin, yapılan araştırmalar daha pahalı araçlara sahip sürücülerin yayalara yol verme olasılığının azaldığını gösteriyor. Nevada Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, aracın değeri her bin dolar arttığında, sürücünün yayaya yol verme ihtimali yüzde 3 azalıyor. Bu bulgular, zenginlik ve bencillik arasındaki bağlantının hangi yönde işlediği sorusunu daha da karmaşık hale getiriyor.

Ortak payda kişilik özellikleri mi?

Dr. Taylor, bu durumun cevabının, servet ve bencilliğin ortak kaynağı olan belirli kişilik özelliklerinde yattığını öne sürüyor. Araştırmalar, psikopati, narsisizm ve Makyavelcilik olarak bilinen bu özelliklere sahip kişilerin sosyal güç ve servet elde etmeye daha yatkın olduğunu gösteriyor. Ancak ilginçtir ki, bu kişiler genellikle daha az mutlular.

Taylor, bu bireylerin, diğer insanlardan ve dünyadan kopuk hissetme durumu olan yoğun bir “psikolojik ayrışma” yaşadığını ifade ediyor. Bu duygusal kopukluk; empati eksikliğine ve bağ kuramama sorununa yol açıyor. İçlerindeki bu boşluğu doldurmak isteyen kişiler, tatmini statü ve güç biriktirmede arıyorlar. Bu bakış açısı, neden kurumsal yönetim kademelerinde klinik psikopati oranının genel nüfusa göre üç kat daha yüksek olduğunu da açıklayabilir. Taylor, özellikle narsistik ve psikopatik eğilimleri olanların zenginliğe çekildiğini ve diğer insanları yalnızca kendi arzularını tatmin etmek için bir araç olarak gördüklerini belirtiyor.

Mutluluk ve servet ilişkisi

Bu teoriye göre, servet edinme yolunda başkalarına zarar vermekten çekinmeyenler daha kolay zenginleşirken, hayatından tatmin duyan, şefkatli ve duygusal olarak zengin insanlar büyük bir servet biriktirme zorunluluğu hissetmiyor. Bu aynı zamanda, yapılan araştırmalarda belirli bir gelir seviyesinin üzerine çıkıldığında zenginliğin mutlulukla ilişkisinin neden zayıfladığını da açıklıyor. Çünkü ne kadar çok biriktirirlerse biriktirsinler, asıl eksik olan duygusal bağ kurma yeteneği giderilemiyor.

Elbette bu, tüm zenginlerin bu kalıba uyduğu anlamına gelmiyor. Pek çok varlıklı kişi servetini dürüstçe yetenekleriyle ya da yaratıcılıklarıyla elde ediyor ve sahip olduklarının önemli bir kısmını hayır işlerine bağışlıyor.

Ancak Dr. Taylor’ın teorisi, servetin neden empati ve şefkat gibi temel insani niteliklerle olumsuz bir ilişkiye sahip olduğunu güçlü bir şekilde açıklıyor. Aynı zamanda, dünyanın en zenginlerinin neden ellerindekinden asla tatmin olmayıp sürekli daha fazlasını arzuladıklarını da anlamamıza yardımcı oluyor. Taylor durumu şu sözlerle özetliyor: “Bağ kurmak, insanın iyiliği için hayati önem taşır. Bağ kuramadığınızda, ne kadar zengin veya başarılı olursanız olun, kalıcı bir tatminsizlik içinde yaşamaya devam edersiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir